İstanbul
DOLAR31.9818
EURO34.8472
ALTIN2243.6
Gülseren DELİBAŞ

Gülseren DELİBAŞ

Mail: gulserendelibas@gmail.com

YAŞAM BİR OYUN MU?

Düşüncelere daldım yine. Zaten düşünmediğim bir an mı var? Boşanalı bir yıl oldu. Hâlâ inanamıyorum olanlara. Gerçi o mutlu evliliğin bu şekilde bittiğine ne çevremdeki arkadaşlarım ne de akrabalarım inanıyorlar.

Aslında tüm olumsuzluklar eşimle birlikte emekli olduktan sonra başladı. Oysa yeni evlendiğimizde kurduğumuz en büyük hayal emekliliğin ardından havası temiz, yeşillikler içinde bir köyde yaşamaktı.  E…e hayalimiz gerçekleşti. Peki o güne kadar herkesin imrendiği aile yaşantımıza ne oldu? Yirmi beş yıllık bu mutluluğun sırrını soranlar az değildi. Çocuklarımız bile defalarca Umarım biz de evlendiğimizde sizler gibi mutlu oluruz, demişlerdi.

Okuldan çıkar çıkmaz eve döner, çocuklarım eve gelmeden yemek ve ev işlerini hallederdim. Babaları ise işten eve koşa koşa gelir, çarşı ve pazar işlerini de hep o yapardı. Akşamları çocuklarla ilgilenmenin dışında gazete, kitap ve dergi okurduk. Hafta sonu ise ya misafir kabul eder ya da ailecek arkadaşlarımıza ve dostlarımıza giderdik. Yaz tatillerini ise yaşadığımız yere yakın bir tatil beldesinde geçirirdik. Mutlu bir yaşantımız vardı.

Nazara inanır mısınız? Ben inanıyorum. Tanık olduğum çok olay var. Rahmetli annemin söylediği şu sözü hiç unutmadım: Mezarların yarısı nazardan. Çok kişiden de duymuşumdur. Belki biz de nazara gelmişizdir…

Boşanma sürecinin ardından büyük oğlum yedek subay olarak askere alındı. Küçük oğlumun da üniversite öğrenimine başlamasıyla büyük bir boşluğa düştüm. Yapayalnız kalmıştım. İyi ki birkaç okulda ücretli Türkçe ve İngilizce derslerine giriyordum. Öğrencilerimle buluşmasaydım ne yapardım, onu da hiç bilmiyorum!

Her zaman olduğu gibi o gün de sabah ezanıyla kalkmış, işe gitmeden bahçeye inmiştim. Dışarıdan şöyle bir evime baktım. İçim ürperdi birden. Ev yoldan oldukça uzaktı. En yakın komşum ile aramızda yaklaşık beş yüz metre vardı. Evin sokağa uzak olması nedeniyle geç vakitlerde bir yerden dönüyorsam adımlarımı korka korka atıyordum. Sokak kedilerinden birinin adını Pamuk koymuştum. Yalnızlığımı sezmiş olacak ki geç vakitlerde köy minibüsünden indiğimde sokağın başında beni bekler buluyordum. O önde ben dua ederek arkada ilerliyorduk. Arada arkasını dönerek araba farı gibi yeşil gözleriyle içimi rahatlatıyordu. Eve varır varmaz önce Pamuk’u doyuruyordum. Evim sokağa oldukça uzaktı ve arkası ormandı. Bahçemde aydınlatma yoktu. Bu 450 metrekarelik evde yapayalnızdım. Yeni ektirdiğim meyve fidelerini sulamaya başladım. İçim daralıyordu. Bu kadar büyük ev yapmaya ne gerek vardı? Evin planının çizim aşamasında ona tek katlı olmasını istediğimi defalarca söylemiştim! O ise: Biz büyük bir aile olacağız. Oğullarım, gelinlerim ve torunlarımla birlikte yaşamak istiyorum, deyip dediğini yapmıştı. Birkaç kez: O eskilerde kaldı. Şimdiki gençler yalnız yaşamak istiyorlar, demiştim ama duyumsamazlıktan gelmişti.  Telefonumun alarmı çalınca suyu kapatıp hortumu yere bıraktım. Zaman ne çabuk geçmiş, okula gitme vaktim yaklaşmıştı. Yorucu bir gün beni bekliyordu. Bugün sekiz saat dersim var, hemen kuvvetli bir kahvaltı yapıp evden çıkmalıyım, diyerek verandadan içeri girdim.

***

Günler haftaları, haftalar ayları kovalarken zaman akıp gidiyordu. Büyük oğlum askerliğini bitirmiş ve evlenmişti. İstanbul’da yaşıyordu. Küçük oğlum da Eskişehir’de üniversite üçüncü sınıfa geçmişti. Okul bitince de İstanbul’da çalışmayı düşünüyordu.

Ataması yapılmayan öğretmenlere destek vermek amacıyla birçok öğretmen gibi ben de ücretli girdiğim dersleri ve kursları bıraktım. Birkaç dernekte gönüllü çalışmaya başladım. Derneklerin yönetim kurullarında görev alıp projeler hazırladım. Bu koşuşturmalar bana yalnızlığımı unutturuyordu unutturmasına da eve geldiğimde yine kendimle baş başaydım.

Hafta sonuydu. Büyük oğlum ve gelinim gelir diye umut ediyordum. Biraz etrafı toparladım. Artık eskisi kadar kullanılmayan salona girip eşyalarla göz göze geldim. Bir an hüzün sağanağına yakalandım. Eşyalar da beni görünce mahzunlaşmıştı sanki. Şu kocaman evde tek başına yaşamak nasıl bir duygu bilir misiniz siz? Nerden bileceksiniz, hiç yalnız kalmadınız ki! Düşüncelerimi sesli dile getirince irkildim. Zihnim allak bullaktı. Tüm bu eşyaları atabilsem keşke! Of!

Zil çalınca heyecanla kapıya koştum. Gelen en yakın komşum Gönül’dü.

“Hoş geldin canım, buyur!”

“Seni balkonda görünce bir soluk gideyim dedim.”

“Çok iyi ettin canım. Tam da kendime kahve yapacaktım. Birlikte içeriz. Balkona geçelim mi?”

“Sapanca Gölü’ne karşı seninle kahve içmenin tadı bir başka oluyor.”

“Gönülcüğüm, İzmit’in havası ile burayı karşılaştırıyorum da ne kadar şanslıyız değil mi?”

“Tabii. Şehir gürültüsünden uzakta ve yeşille iç içe.”

“Sen manzaranın keyfini çıkar, ben hemen geliyorum.”

Sevinçle mutfağa geçtim. Komşum tam zamanında gelmişti. Gerçekten de iki laf etmeye ihtiyacım vardı. Kahveleri hazırlayıp neşeyle balkona çıktım.

“Buyur canım. Afiyet olsun.”

“Ellerine sağlık arkadaşım. Sana bayılıyorum biliyor musun? İstediğin yere istediğin zaman giden özgür bir kadınsın. Senin yerinde olmayı çok isterdim.”

“Özgür olmanın da getirdiği zorluklar ve sorumluluklar var Gönül. Hele de adın dul konulunca.”

“Tabii farkındayım. Bilirsin beni, çocuklar küçük olduğu için pek evden çıkamıyorum. Fakat konu komşu evimden eksik olmaz. Geçen hafta adı lazım değil, senin için ileri geri konuştu. Geceleri geç geldiğini, giyim kuşamınla ilgili bir sürü ipe sapa gelmez şeyler söyledi. Tabii ki ağzının payını verdim.”

“Gördün mü arkadaşım, haksız mıyım? Burası küçük yer, dedikodu da olur, iftira bile atılır. Ben bu zorlukları yaşayacağımı biliyordum. Fakat eşim varken nasıl giyiniyorsam öyle devam ediyorum ve edeceğim de. Mahalle baskısı özellikle küçük yerlerde çok fazla. Ben kendime karşı sorumluyum. Başkaları beni hiç ilgilendirmez.”

Havadan sudan konuşmaya devam ettik ama zihnim bulanmıştı bir kez daha. Arkadaşım geldi diye ne kadar da sevinmiştim oysa. Başım zonklamaya başladı. İlgilenmediğimi söylesem de arkamdan kötü konuşulması moralimi bozmuştu. İnsanlar ne kadar acımasız! Yüzüne gülüp arkadan konuşuyorlar. Yazık, çok yazık!

Komşum gittikten sonra rutin işlerime devam ettim. Bir yandan da beni mutlu edecek meşguliyetlerin neler olabileceğine kafa yoruyordum. Üç yıldır devam ettiğim ÇYDD’nin Türk Sanat Müziği korosundaki çalışmalarımız ve verdiğimiz konser gözümün önünde canlandı. Aklıma İzmit’teki Türk Sanat Müziği korolarından gelen kolist olma teklifi düştü. Telefona sarıldım. Kocaeli Büyükşehir ve Kültür Müdürlüğü TSM korosuna katılma kararımı ilettim. Olumlu yanıt alınca da içim rahatladı. Akşam yemeğimi yedikten sonra öğretmenlik döneminde yazıp bir dosyaya yerleştirdiğim gençlik ve çocukluk anılarımı sabaha kadar bir bir gözden geçirdim. Yazma işini çok sevdiğimi fark ettim. O halde bu işe ağırlık vermeliydim. Yalnızlık sorunum da ortadan kalkar diye düşündüm. Bir edebiyat öğretmeni olarak elimdeki yazılar hiç de fena sayılmazdı. Zaten altı ay önce katıldığım bir atölyedeki yetkili kişiler yazdığım öyküleri ve şiirleri beğeniyordu. O an kararımı verdim. Dosyayı yetkili kişilere bırakacak ve takip edecektim.

***

Aradan birkaç ay geçmişti. Yaz tatili için dernekten bir arkadaşım beni Ege kıyısındaki yazlığına davet etti. O da yalnızdı. Daveti sevinerek kabul ettim.  Bu kararla birlikte yaşamımda art arda olumlu gelişmeler oldu. İki aylık tatilimde hem dinlendim hem de sağlıklı düşünmeye fırsatım oldu. Değişiklik bana iyi gelmişti. Bol bol da kitap okumuştum.

Tatilden döndükten sonra yeni kurulan bir derneğin kurucu başkanı olunca zaman artık bana yetmemeye başladı. Bir etkinlikten diğerine koşturuyor, akşamları da bastıracağım kitapların yazımı ile uğraşıyordum. Haftada üç gün de koro çalışmalarında dinleniyordum.

Günlerin değil yılların nasıl geçtiğini anlayamamak ne güzel!  Önce altı çocuk kitabı ve iki gençlik serisinin ardından ilk romanıma gelmişti sıra. Aylardır romanımı elime almayı bekliyordum. Matbaayla görüştüm. Kitabın baskıda olduğunu öğrenince yeniden doğduğumu hissettim. Zorluklarla baş edince önüme durmadan güzellikler çıkmaya başlamıştı. Tıpkı bir oyun kahramanı gibi düşüp kalkmış ama sonunda bir sürü şey kazanmıştım. En önemlisi de güçlenmiştim. Sahiden yaşam bir oyun muydu, biz de bu oyunun kahramanları mıydık?

                                                                                                                       GÜLSEREN DELİBAŞ

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar